Rodney King adında, 27 yaşındaki siyahi, aracıyla hız yaptığı gerekçesiyle 4 polis tarafından durduruldu. Arabasından indirildi ve dövüldü. Bu olayın görüntüleri medyaya sızınca, önce 4 polis yargılandı. Fakat beyazlardan oluşan jüri, polisleri suçsuz buldu. Bunun üzerine, tarihe Los Angeles ayaklanmaları olarak geçen, siyahilerin, yer yer masum beyazlara gösterdikleri şiddeti de içinde barındıran ayaklanmalar başladı.
Ülkemizi yurt dışında başarıyla temsil eden Deniz Gamze Ergüven imzalı Kings, 1992 yılının hareketli ayaklanma dönemini alıyor. Tam anlamıyla Hollywood kokan bir filme imza atsa da, etkileyicilik konusunda pek ileri gidemiyor. İşin doğrusu ırkçılık, siyahi hakları konusunda yapılan Mississippi Burning‘in (Mississippi Yanıyor, 1988) ardından hiçbir filmin bu çıtayı geçemeyeceğini söylemek yanlış olmaz. Oscar kazanmış olsa bile (Moonlight / Ay Işığı, 2016). Üstelik Kings, ne yazık ki bu olaylara basitçe değiniyor. Devasa bir hal alan çatışmaları üstün körü göstererek çıtanın hayli altında kalıyor.
Etkileyicilikten ve inandırıcılıktan yoksun. Yeri geldiğinde olaylara bir annenin, yeri geldiğinde bir aşığın gözünden bakmaya çalışan Kings‘in rahatsız edici noktalarından biri de, Daniel Craig’in belli olan kusursuz İngiliz İngilizcesi. Amerika’nın bağrında geçen bir filmde bu aksanın duyulması biraz absürt kaçıyor. Teknik olarak fazla problemin bulunmasa da hızlıca yapılmış. Ne senaryoya ne de hikayeye odaklanılmış. Birkaç yıl içerisinde sinema tarihinde kaybolacak bir film ortaya çıkıyor.