İlk uzun metrajı Çoğunluk‘la, alt orta sınıfın kimyasına ışık tutan Seren Yüce, ikinci filmi Rüzgarda Salınan Nilüfer‘le de epey yankı uyandırdı. İlk projesinin aksine, aydın görünümlü kentlilerin kaotik evrenleri üzerine kafa yoruyordu. Film büyük ölçüde, Handan ile Korhan çifti ve arkadaşları Şermin-Aykut ikilisinin hikayesi üzerinde konumlanıyor. Korhan ve Handan çiftine, beyaz türk diyebiliriz. İyi bir semtte, pahalı bir hayat sürerek “sıradan” halkın hedeflediği, ideal yaşama sahipler.
Dışarıdan her istediklerini elde eden mutlu aile tablosu çizseler de içten içe ilişkilerinde ciddi problemler yaşıyorlar. Küçük burjuva dünyasındakilerin aksine handan çalışmıyor. Üretimin değil, tüketimin odağında olmayı kişiliğine hakaret sayıyor. Aslında ne kadar değerli biri olduğunu çevresine ispat etmek için, sürekli kendine yeni uğraşlar ediniyor. Kendini olduğundan daha değerli görmesi, eşi ve kızına gösterdiği aşırı tutumları, ilgi ve onaylanma beklentisi, karşısındakine ona ihtiyacı olduğunu sezdirmesi gibi özellikleri nedeniyle nevrotik – narsisistik bir karakter. Korhan ise eşinin kontrolünden bunalmış bir iş adamı. Handan’ın tutumlarından rahatsız olduğu için sonu pek de istediği gibi sonuçlanmayacak geçici ilişkilerde teselli arıyor.

Seren Yüce’nin kitlelerin davranış bilimine titizlikle yaklaştığını görmek için Çoğunluk’u izlemek yeterli aslında. Tabii Rüzgarda Salınan Nilüfer’de de etkileyici gözlem yeteneğiyle başarılı bir hikaye anlatıcılığına soyunuyor. Kahve içmeden güne başlayamamak, çocuğunu piyano kursuna göndermek, daima trafikten şikayet etmek ya da restoranda sadece salata yemek gibi belirli bir kesimin (negatif ya da pozitif şekilde) efsaneleştirdiği ikonlar göze çarpıyor.
Nilüfer rüzgarda salınmaz, durgun suda yetişir
Şermin ve Aykut, daha mütevazi bir hayat sürüyor. Seküler bir yaşam tarzına sahip olan çift, Handan ve Korhan’la kıyaslandığında, çok daha altı dolu sözler ediyorlar. Beraber gittikleri free jazz konserinde, Aykut free jazz’la ilgili didaktik söylemlere, Şermin de gösteri öncesi ekiple koyu sohbete dalıyor. Öte yandan, Handan ve Korhan kısa sürede sıkılıp konseri terk ediyor. Bu da, Şermin ve Aykut’un daha donanımlı olduğunu destekliyor.
İlk romanıyla büyük beğeni toplayan Şermin, yeni romanı üzerinde çalışıyor. Hatırı sayılır başarısına karşın tevazusuna bir de entelektüel donanımın eklenmesiyle Şermin, burjuvazi dünyasının göz bebeği oluyor. Bu durum, Handan’ın pek hoşuna gitmese de onu derin düşüncelere gark ediyor. İçten içe bir imrenmeyle Handan da roman yazmaya karar veriyor. Tüm narsistliğiyle, birçok orijinal fikir bulunduğunu ve roman yazmanın çok kolay olduğunu ima ediyor. Bir süre sonra, yazdıklarını Şermin’e okutuyor ama istediği reaksiyonu alamıyor. Sinirlenmesine rağmen, karar merci olarak başvurduğu arkadaşına öfkesini belli etmemeyi yeğliyor. Şermin, Handan’ın taslağında geçen “Rüzgarda Salınan Nilüfer” imgesinin o an üzerinde durmuyor. Ama yaşadıkları bir tartışma sırasında “bu arada nilüfer rüzgarda salınmaz. durgun suda yetişir, biliyorsun” minvalindeki sözleriyle mütevazı yazar algısını da ters yüz ediyor. Handan’a yüksekten bakarcasına, onu azarlamaktan geri kalmıyor.
Duru bir anlatım yakalamak amacıyla, minimum kamera hareketi ve sade bir mizansen tercih ediliyor. Yer yer güldüren diyaloglarla da seyircinin ilgisi canlı tutuluyor. “Sözde aydınların kendilerine bile itiraf edemedikleri gizli çatışmalar” şeklinde özetleyebileceğimiz, üzerine çokça konuşulabilecek, bereketli bir konu hakkında epey az şey söylüyor. Şiddetin temposu, filmin en yüksek noktasında bile normal seyrinde devam ediyor. Buna rağmen Rüzgarda Salınan Nilüfer, Montreal’de kazandığı En İyi Senaryo Ödülü’nün hakkını veriyor ve bitiminde izleyicide olumlu bir izlenim bırakıyor.