“Hello Sidney…”
Serinin beşinci filmi ile ilgili dedikodular gelmeye başladıkça, 1996 yapımı bu unutulmaz korku filmi hakkında bir şeyler yazmak istedim. Korku janrında Scream filminin yeri ayrıdır. Biliyorsunuz korku türünde çığır açıcı filmler çekmek çok zordur. Biraz iddialı olacak farkındayım ama her on senede bir neredeyse birkaç korku filmi bu türü derinden sarsabilecek niteliktedir. 1996 yılında 14 milyon dolarlık bütçesiyle vizyona giren ve tüm dünyada 173 milyon dolar hasılat yapan bu film, türün en iyilerinden ve türü değiştiren filmlerden biri olma özelliğini korumaktadır. 2018 yılında vizyona giren Halloween filmine kadar da dünyada en fazla hasılat yapan “slasher” türünde korku filmi olmayı da başarmıştır. Peki, yönetmen Wes Craven ve senaryo yazarı Kevin Williamson tam olarak ne yaptılar da böylesine bir başarıyı yakalayabildiler? Filmi biraz da bu açıdan inceleyelim.
Filmin başarısının en büyük sırrı elbette korku klişeleriyle oynama tarzıdır. Scream’in de ait olduğu “teen slasher” alt türü, o güne kadar fazlasıyla ciddi ve vahşi bir şekilde ele alınan bir tür olagelmiştir. Türü başlatan filmlerden biri olan 1978 yapımı Halloween‘den, 1980 yapımı Friday the 13th‘e ve hatta yine bir Wes Craven şaheseri olan ve aynı şekilde korku türünü derinden sarsan filmlerden biri olan 1984 yapımı A Nightmare on Elm Street de dâhil olmak üzere “teen slasher” türü, kendini fazlasıyla ciddiye alan bir türdü. İşin doğrusu 1996 yılına değin burnundan kıl aldırmayan bir yapısı vardı. Fakat Scream filmiyle işler değişiverdi. Filmin karakterleri, kendilerini öldürmek isteyen katil ile korku filmleri hakkında konuşabiliyorlardı. Katil onlara favori korku filmlerini soruyor, kurbanlar da biraz sonra öldürüleceklerinin farkında olmadan telefondan katile cevap veriyorlardı. Bu inanılması güç bir fikirdi. Film, hem kurbanla hem de katille dalga geçmekten hiç çekinmiyordu. Halloween filmlerinin suratsız katili Michael Myers ile dalga geçtiğinizi bir düşünsenize… Düşünemediniz, değil mi? Evet, Scream bunu düşünebilmiş ve harekete geçirmişti. İşte 1996 senesinde karşımıza mizahı salt güldürmek için kullanmayan; ama izleyiciyi hafifçe gülümsetmekten de geri kalmayan, gülümsetirken delicesine germeye ve korkutmaya da devam eden bir film çıkıverdi.
Yine karakterlerin bir korku filminin içindeymişçesine hareket etmeleri muazzam bir fikirdi. Hemen hemen bütün korku filmleri belli bir kural içerisinde ilerler. Bizler o filmi izlerken karakterlerin neler yapacağını az çok tahmin edebiliriz. Ama daha önce hiçbir korku filminde karakterler bu korku klişelerini bizlere filmin içinde anlatmamıştı. Kurbanlar, korku filmlerine bayılan bir katil tarafından tek tek öldürülmekte ve bu yüzden de sanki bir korku filminin içine hapsolmuş gibi düşünmek zorundaydı. Bu, rüya içinde rüya gibi bir şey… Aslında alınması çok büyük bir risk; çünkü bunca yıl hep aynı tarzda korku filmi izlemeye alışmış bir izleyici kitlesi için filmde gördüklerini ciddiye alamaması pek mümkün. Fakat Scream’de bunun yaşanmasına kesinlikle izin verilmiyor. Ciddiye alınmıyor gibi davranıldığınız her an, katilin keskin bıçağıyla yüz yüze geliyorsunuz.
Filmin bir diğer başarısı da Sidney Prescott gibi “badass” bir başkaraktere sahip olması. “Teen slasher” türünde başrolde yer alan genç kadın karakterlerimiz hep korkak olmak zorundadır. Onların ürkek ve çığırtkan tavrı, biz izleyicilerin kurbanla empati kurmasını daha da kolaylaştırır. Halloween filmlerinin muazzam baş kadın karakteri Laurie bile ilk filmlerde korkak ve güçsüzdür. Onu anca 2018 yılında, biraz da politik doğruculuğun etkisiyle en az katil kadar acımasız bir kurbana dönüşmüş olarak görürüz. Fakat daha politik doğruculuğun esamesinin okunmadığı 1996 yılında, Neve Campbell olmadan düşünemeyeceğimiz Sidney Prescott karakteriyle karşılaşırız. Sidney, inanılmaz derecede karizmatik bir karakterdir. Kesinlikle ürkek ve çekingen değildir. Ayrıca sevişmekten de kaçınmaz. Bir “teen slasher” geleneği olan “bakire kız asla ölmez” klişesini de böylelikle alt üst eder. Katille tüm seri boyunca inandırıcı bir akıllılık ve cesaret ile mücadele eder. Kendisi, Rambo’nun korku filmlerinde yer alan kadın versiyonu gibidir. Korku türünün bugüne kadar yarattığı en iyi kurban karakteri olduğunu tüm samimiyetimle söyleyebilirim.
Ve filmin korku sinemasına adını altın harflerle yazdırmış olan o harikulade giriş sahnesi… Normalde Sidney için düşünülen ve iyi ki de olmayan Drew Barrymore, filmin ilk sahnesinde yer almayı tercih edecektir. Ama bu kısacık sahnesiyle bile korku sinemasının en etkileyici başlangıç sahnesinde yer almayı başarmıştır.
Ürkütücü maske tercihi, etkisini azaltmayan devam filmleri (hatta ikinci filmi bazı sahneleriyle ilkinden bile iyidir), klişeleri kullanış şekli ve her izleyişimizde bizlere doksanları tekrar hatırlatması gibi daha sayabileceğim pek çok sebepten dolayı Scream, korku janrının efsanelerinden biri olmaya devam edecek.