Üç farklı grup sinema salonunda: bir tarafta çocukluğundan beri Müslüm Gürses dinleyip onunla büyüyenler, bir tarafta Aşk Tesadüfleri Sever (Mucize ve Buluşma) albümündeki Nilüfer şarkısıyla onu tanıyanlar, bir diğerindeyse Müslüm Gürses adını bilip hayran olmayan ama müziğini takdir eden bir kitle bulunmakta. Bu yazı o üçüncü kitle arasındaki bir kişinin kaleminden çıkmaktadır.
Filmi izledikten sonra kimse Müslüm Gürses’in kolay bir hayatı olduğundan bahsedemez. Annesinin babası tarafından öldürülmesiyle başlayan ve geçirdiği trafik kazasıyla devam eden zorluklar, bir çoğumuzun başına gelse muhtemelen hayattan umudu çoktan keserdik. Zaten yazının dile getirmek istediği problemlerde ne bu zorluklar ne de Gürses’in bunlarla baş edişi. Yazımızın amacı biraz Hollywood etkisinden dem vurmak biraz da filmi izledikten sonra Müslüm Gürses’i melek gibi görmeye başlayan kitleye hafiften bir eleştiri sunmak.
Koyu renkleri griye çevirmek ve bu griyi de, gök kuşağının bir tonuymuşçasına sunmak olarak tanımlayabiliriz Hollywood etkisini. Film üzerinden bir örnekle açıklamak gerekirse alkolik, kadına şiddet uygulayan bir adamın, her şeyin üstesinden bir özürle gelmesi ve “o bunları yapıyor çünkü babası annesini öldürdü”, “çünkü trafik kazası geçirdi” gibi bahanelerle masumlaştırma.
İşin ilginç tarafıysa filmden çıkan çoğu kişinin bu masumluk efektini göremeyip karısını ne kadar da çok seviyormuş demesi ve bu cümleyle tam olarak kadına şiddeti meşrulaştırmakla kalmıyorlar seven adam döver imajını onaylıyorlar.
Filmin bu açıdan başarılı olduğunu söyleyebiliriz çünkü akıllara hep kazınan eroinman Müslüm, kadın döven Müslüm, imajını silip alkolik, eşine aşık bir Müslüm oluşturuyor ve izleyenlerin çoğu doğrudan alımlama yöntemiyle onlara sunulanı hemen kabul ediyor ve böylece ortaya melek Müslüm çıkıyor.
Yazının başında bahsettiğimiz birinci grup filmden ağlayarak çıkıyor. İkinci grup güzel filmdi diyor. Üçüncü grupsa filmden tiksiniyor çünkü film Muhterem Nur’u nesneleştiriyor. Muhterem Nur adı altında tüm kadınları nesneleştiriyor ve erkeğe boyun eğen bir meta haline getiriyor.
Bu açılardan değerlendirince film amacına ulaşsa da, toplum değerlerini hiçe sayan, erkeği yüceleştiren, fallus egemenliğini tek kılan bir propaganda haline geliyor.