Mu Tunç İstanbul’u, müziği ve taşı toprağı altın Amerika hayallerini başarılı şekilde harmanlıyor. Ortaya ülkemiz underground sinemasının başarılı bir örneğini ortaya koyuyor. Arada, bunların yanı sıra ülkemizin ilk punk filmi olması gibi bir özellik de taşıyor.

90’lı yılların İstanbul’unda, punk müzisyeni Ozan (Burak Deniz) Amerika’ya gitme hayali kuruyor. Bunun için de Kaliforniya’ya gidecek bir geminin bileti peşinde koşuyor. Ozan ve sevgilisi Lara’nın (Büşra Develi) bir gününü izlediğimiz film, dinamik açıdan durmak bilmiyor. Bunu sağlayan temel unsur, ertesi gün kalkacak geminin bileti için sarf edilen koşuşturmaca gibi gözüküyor olabilir. Ancak bunun yanında birçok başka neden var. Bunlardan biri, Mu Tunç’un kamera kullanımı. Normal bir taksici (hemşehri) muhabbetini hem kurulan cümlelerle hem de alışılmış kadrajın dışına çıkıp gerilimle dolduruyor. Kameranın birkaç saniye içerisinde onlarca hareket yapması, dinamikliği hayli sağlıyor.
Bir diğer etken ise müzik. Temelini müzikten alan birçok filmin kusurlu yanı yine müzikleri olurken, Arada bu işi iyi kotarıyor. Orkun Tunç imzalı müzikleriyle farklı türleri içinde barındıran bir sentez ortaya çıkıyor. Dahası neredeyse her sahne için ayrı düşünülmüş, değişen ritimlerle dinamiklik bir kez daha sağlanıyor.
Filmin en dikkat çeken sahnesi, gerçek hayatta da plakçısı bulunan Deniz Celiloğlu’nun Plakhane dükkanında geçen konuşmalar olsa gerek. Yaklaşık 5-6 dakika süren sohbette, Barış Manço’ya, Selda Bağcan’a, Moğollar’a, Erkin Koray’a övgüler diziliyor. Yaptıkları müziklerin ne kadar günün ilerisinde oldukları ifade ediliyor. Orhan Gencebay’ın en önemli punkçılardan olduğunu söylerken Ozan, şarkıların sözlerine dikkat çekiyor. Aslına bakılırsa bu konuşma, günümüz ticari ve sıradan müziklerine getirilmiş başarılı bir eleştiri.
Mu Tunç’un ilk uzun metrajı, geleceğini umduğumuz başarılı filmlerinin habercisi olurken, “kimse bu ülkeden kaliteli bir iş çıkmasını istemiyor, darbe o yüzden yapıldı” repliği, akılları hayli kurcalıyor.