• Hakkımızda
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası
  • Novicinema Yazarı Olmak
Sonuç yok.
Tümünü Göster
  • Giriş
  • Kaydol
Novicinema
  • Ana Sayfa
  • İnceleme
  • Liste
  • Haber
  • Test
  • Podcast
  • Fanzin
  • Hakkımızda
    • İletişim
    • Ekibe Katıl
  • Ana Sayfa
  • İnceleme
  • Liste
  • Haber
  • Test
  • Podcast
  • Fanzin
  • Hakkımızda
    • İletişim
    • Ekibe Katıl
Sonuç yok.
Tümünü Göster
Novicinema
Sonuç yok.
Tümünü Göster

Dünde Kalamayanlar, Yarını Yaşayamayanlar: Palm Springs

Gamze Haykır
13 Ekim 2020
İnceleme
3 min read
Dünde Kalamayanlar, Yarını Yaşayamayanlar: Palm Springs
11
SHARES
PaylaşTweetleWhatsApp'tan Gönder

İyi hissettiren film sevenler, daha da sevmek isteyenler, tam kaçıracakken son anda yakalayanlar için, elimde çok güzel bir iş var: Palm Springs. Benden duymuş olun, üstelik time loop ve karma da cabası.

Biz çok gördük zaman döngüsünde sıkışıp, bugünün aslında dün olduğunu anlayanları. Çok gördük, dar bir zamanda kahramanlık yapmak için koşanları. Aslına bakarsınız, Palm Springs de farklı bir şey yapmıyor. Sadece, lakayıt bir erkek ve sinir krizinin eşiğindeki bir kadının çıkmazını, neşeli bir uyumla sunuyor. Öyle bir sunmak ki bu, yüzlerini unutur gibi olduğumuz oyuncuları hatırlatıcı etkide. J. K. Simmons’ı ekranda görünce “Not quite my tempo!” diyen abi olduğu şimşek gibi çakıyor zihnimizde. How I Met Your Mother’dan sonra mental çöküşteki Cristin Milioti’ye ne demeli? Bir adım geride durmakta fayda var. Ama Andy Samberg öyle mi? Brooklyn Nine-Nine’den alıp hiç bozmadan bu filme yerleştirmişler kendisini. Temiz iş bence. Ancak, hikaye biraz kılçıklanıyor. Çünkü dün, bugün ve yarın hep aynı.

Uzun süredir tek bir güne sıkışan Nyles’in (Andy Samberg) döngüsüyle başlıyoruz hikayeye. Birbirlerinin hayatında misafir oldukları sevgilisi Misty’yle (Meredith Hagner) düğüne gitmesi ve orada Sarah’la (Cristin Milioti) karşılaşması üzerine de katmanlaşıyor. Sebebini bilmediği bir döngüye hapsolan Nyles, yanlışlıkla bu döngüye dahil ettiği Sarah’la müthiş bir uyum yakalıyor. Bu zıt karakterlerin çekişmeli ama tatlı halleri, rengarenk bir ton belirliyor. Bu ikili, anı yaşayarak filmin aradığı anlama güç katıyor. Özellikle Sarah, anı yaşamadan önce içinde bulunduğu anlamsız durumu sindirmeye çalışıyor. Düşünsenize her sabah, “Çok güzel bir düğün olacak” sesiyle uyanıyorsunuz. Bu sesi duyan Sarah da, her gün yaptığının aynısını yapıyor: Yastığa tekme, yorgana bıçak. Tropikal gömlekli Nyles ise bu durumu kanıksamış vaziyette şöyle diyor: “Dün, bugün, yarın. Hepsi aynı.”

Nyles ve Sarah’ın bu belirsiz ve gizemli durumun akışını kırmaları beklenirken, akışa kendilerini bırakıyorlar. Her sabah aynı yerde aynı şekilde uyanmanın monotonluğunu görmeyip yeni bir şeyler yakalamaya çalışıyorlar. Korkuyla uyandıkları her sabaha, bir muzırlık sığdıracak kadar alışıyorlar artık. Sınırsızca bira da içiyorlar, mekanlarda dans da ediyorlar, havuz başında kokteyllerini de yudumluyorlar. Ve hatta polislere bile kafa tutuyorlar. Yeni hayatlarının içine, eski hayatlarının normallerini yediriyorlar hepsi bu. En fazla ne olabilir ki? En fazla çok şey olabilir. Rüzgar çok ters bir yönden esebilir, Nyles ve Sarah birbirine aşık olabilir ve filmin seyri gerilime evrilebilir.

Ansızın çıkıp gelen Roy (J. K. Simmons) adında birinin, Nyles’e ok atmaya başlaması tüm gülüşlerimizi baltalıyor. Durumu çok acıklı bir hal almışçasına yansıttım ama öyle değil. Nyles, poposuna ok yerken bile keyiflendiriyor bizi. Bu noktadan sonra dümeni gerçekçiliğe çevirip tüm kontrolü Sarah’a teslim ediyor film. Roy’un kim olduğunu ve gizemli mağaranın sırrının peşine düşülüyor. İçimizde bir yerlerde başka olasılıkların da olduğunun farkındalığı geliyor. Sanıldığı gibi detaylı bir AR-GE çalışması değil bu, sıradanlık asla elden bırakılmadan, aşk tohumlarıyla  “anca beraber kanca beraber” olmanın gücüyle romantik komedinin bileşenlerinden sıyrılmıyor. Zaten öyle bir amaç da güdülmüyor. Dünyevi dertlerden sıyrılıp ağzımızın kulaklara ulaşması isteniyor yalnızca. Karakterlerin imajı göz doldursa da, Nyles’in müthiş gömleği aklımızı başımızdan alsa da, eğreti duran görsel efektler “Gerek var mıydı sahiden?” dedirtiyor. Yine de, insanın kendine bir iyilik yapıp bu film izlemesi gerekiyor.

Palm Springs, düşünüldüğü gibi Groundhog Day‘in yolundan gidiyor, evet. Ancak, çok geçmeden kendi damarını da buluyor. Milyonuncu kez 9 Kasım gününe uyanmanın keyfine başka türlü erişemezdik çünkü.

Etiketler: 2020 FilmleriAndy SambergBrooklyn Nine-NineCamila MendesCristin MiliotiFilm AnalizleriFilm DeğerlendirmeFilm EleştirisiFilm İncelemeleriFilm İncelemesiFilm YorumlarıGroundhog DayHow I Met Your MotherJ. K. SimmonsMax BarbakowMeredith HagnerPalm SpringsSundance Film FestivaliWhiplash
Gamze Haykır

Gamze Haykır

Editör. 1995 Ankara doğumlu. Pamukkale Üniversitesi İşletme bölümünün açtığı kapıyı kapatıp, yeni kariyerini inşa etme peşinde. Filmlerin içinde gezinir. Gördüğü güzellikleri fotoğraflar. Yaşadığı il olan Antalya için methiyeler düzebilir.

Yorumları görmek ve yorum yazmak için giriş yapmalısın.

TAPTAZE

Nuri Bilge Ceylan Sineması: Bir Zamanlar Anadolu’da

Nuri Bilge Ceylan Sineması: Bir Zamanlar Anadolu’da

17 Kasım 2021
Billie Eilish: The World's a Little Blurry

Bir Billie Eilish Kolay Yetişmiyor

26 Temmuz 2021
Aday Adayı: Nasipse Adayız

Aday Adayı: Nasipse Adayız

26 Haziran 2021
The Human Voice: Sinir Krizinin Eşiğinde

The Human Voice: Sinir Krizinin Eşiğinde

10 Mayıs 2021
İki Gün, Bir Gece: Kapitalizm Dilemması

İki Gün, Bir Gece: Kapitalizm Dilemması

27 Haziran 2021
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Gizlilik Politikası
  • Novicinema Yazarı Olmak

2022 © İskambil Creative Agency

Sonuç yok.
Tümünü Göster
  • Ana Sayfa
  • İnceleme
  • Liste
  • Haber
  • Test
  • Podcast
  • Fanzin
  • Hakkımızda
    • İletişim
    • Ekibe Katıl

2022 © İskambil Creative Agency

Hoş Geldin!

Google ile Giriş Yap
YA DA

Bilgilerinle giriş yap

Şifremi Unuttum? Kaydol

Yeni Hesap Oluştur!

Google ile Kaydol
YA DA

Üye olmak için formu doldur

Tüm alanlar zorunlu. Giriş

Şifre kurtarma

Şifreni resetlemek için e-mail adresini yaz.

Giriş