marcello (marcello fonte) bir köpek kuaförü, sadık bir baba ve mahallelinin sevdiği bir dost. aynı zamanda uyuşturucu satıcısı ve bir katil. gommora'yla tanıdığımız matteo garrone'nin son filmi dogman, gerçek bir katil olan pietro "er canaro" de negri'den yola çıkıyor.
hikaye olarak bir şeyler vadetse de, beklediğimizi bulamıyoruz. filmin nereye doğru ilerlediğini, karakterimizin bir sonraki adımının ne olacağını kestiremiyoruz. bazı açılardan bu bir iltifat sayılabilir. garrone, iki farklı dünyaya ayak uydurmaya çalışan bir karakter portresi çiziyor. ne var ki, çoğu zaman kuyruğunu bacaklarının arasına kıstıran marcello'yu anlamakta zorlanıyoruz. mahalleliyi bezdirmiş simone'ye (edoardo pesce) neden böylesine sadık? bu adamın beladan başka bir şey getirmediği açık. önceleri sorumuza yanıt bulamıyoruz. ama film karanlık yollara saptığında, söylenmek istenen sebebiyle böyle olması gerektiğini anlıyoruz. tabii alt metin, bir şivavanın havlaması kadar güçlü olduğundan bizi ikna edemiyor.
garrone, kasıtlı olarak karamsar atmosfer çizen yönetmenlerden. dogman için italya'nın en renksiz, kasvetli bölgelerinden birini seçmesi de bu yüzden. yer verdiği tüm dayak ve işkence sahnelerinin altında da tuhaf bir estetik anlayışı yatıyor. hepsi de "iyi insanlar, yalnızca toplum tarafından parçalandığı ya da yok edildiği zaman zorbalığa karşı savaşmaya başlar" mesajını aktarmaya yardım ediyor. doğru bir noktaya parmak bassa da, garrone'nin hikaye anlatıcılığı belirsizlikler doğuruyor. bu da doğru yorumlamanın önünü kapatıyor.
hikaye olarak bir şeyler vadetse de, beklediğimizi bulamıyoruz. filmin nereye doğru ilerlediğini, karakterimizin bir sonraki adımının ne olacağını kestiremiyoruz. bazı açılardan bu bir iltifat sayılabilir. garrone, iki farklı dünyaya ayak uydurmaya çalışan bir karakter portresi çiziyor. ne var ki, çoğu zaman kuyruğunu bacaklarının arasına kıstıran marcello'yu anlamakta zorlanıyoruz. mahalleliyi bezdirmiş simone'ye (edoardo pesce) neden böylesine sadık? bu adamın beladan başka bir şey getirmediği açık. önceleri sorumuza yanıt bulamıyoruz. ama film karanlık yollara saptığında, söylenmek istenen sebebiyle böyle olması gerektiğini anlıyoruz. tabii alt metin, bir şivavanın havlaması kadar güçlü olduğundan bizi ikna edemiyor.
garrone, kasıtlı olarak karamsar atmosfer çizen yönetmenlerden. dogman için italya'nın en renksiz, kasvetli bölgelerinden birini seçmesi de bu yüzden. yer verdiği tüm dayak ve işkence sahnelerinin altında da tuhaf bir estetik anlayışı yatıyor. hepsi de "iyi insanlar, yalnızca toplum tarafından parçalandığı ya da yok edildiği zaman zorbalığa karşı savaşmaya başlar" mesajını aktarmaya yardım ediyor. doğru bir noktaya parmak bassa da, garrone'nin hikaye anlatıcılığı belirsizlikler doğuruyor. bu da doğru yorumlamanın önünü kapatıyor.